Namazı Oturarak Kılmanın Yöntemleri

Namazın Önemi ve Özür Sahipleri için Kolaylıklar

Namaz, Müslümanlar için en önemli ibadetlerden biridir ve bu ibadet, insanın Allah’a yakınlaşmasını sağlar. Dinimizde, özür sahibi olan bireylerin namaz kılma şekilleri konusunda önemli kolaylıklar bulunmaktadır. Bir hadiste Peygamber Efendimiz (asm) hasta bir sahabiye, “Namazını ayakta kıl. Eğer buna gücün yetmezse oturarak kıl. Buna da gücün yetmezse yan üstüne kıl.” buyrulmuştur (Buhârî, Taksiru’s-Salat, 19). İşte bu sebeple özürlü ya da hasta olanlar, namazlarını oturarak, destek alarak ya da imayla kılabilirler.

Özellikle, sandalyede ya da oturarak namaz kılma durumu, şartlara göre değişkenlik gösterir. Günümüzde, pek çok insanın iş yerlerinde, evlerinde ya da başka yerlerde namaz kıldığı gözlemlenmektedir. Öncelikle, namazın ruhsat verilen şekliyle kılınması, kişinin ruhsal ve fiziksel sağlığı açısından önemlidir. Dinimizin temel prensibi olan kolaylık ilkesine dayanarak, özür sahibi olanların yapacağı ibadetlerle ilgili detaylı bilgi vermek faydalı olacaktır.

Bu konuda, İslâm hukukçuların görüşleri oldukça farklılık göstermektedir. Çoğu mezhebe göre, ayakta durmaya gücü yetmeyen kişiler, oturarak ya da destek alarak namazlarını kılabilirler. İbn Hacer, bu durumu açıklarken, namaz kılmanın mutlaka yerine getirilmesi gereken bir yükümlülük olduğunu vurgular. Dolayısıyla, durum ne olursa olsun, kişinin ibadatından taviz vermemesi gerekmektedir.

Oturarak Namaz Kılma Yöntemleri

Oturarak namaz kılarken izlenmesi gereken bazı kurallar vardır. Her bir mezhebin oturarak kılma şekli ve kuralları arasında farklılıklar bulunmaktadır:

Hanefî Mezhebine Göre

Hanefî mezhebinde, kişi eğer oturabiliyorsa, teşehhüdde oturduğu gibi oturmalıdır. Eğer bu şekilde oturması mümkün değilse, o zaman dilediği gibi oturabilir. Önemli olan, rükünleri yerine getirebilmektir. Rükû ve secde yapma durumu varsa, kişi bunları da gerçekleştirmeye çalışmalıdır. Eğer belin eğilmesine engel bir durum varsa, bu durumda baş ile imâ yapması yeterlidir.

Rükû ve secde yapabilenler, bunları mümkün olduğu ölçüde düzgün bir şekilde yapmak yükümlülüğündedir ancak rükünleri yerine getiremediği durumlarda kolaylıklar tanınmaktadır. Bu noktada, Allah’ın, “Allah, hiçbir kimseye güç yetiremediği bir yük yüklemez.” (Bakara, 2/286) ayeti hatırlanmalıdır. Namazın her rükününde dikkat edilmesi gereken hususlar vardır ve bunlar ihmal edilmemelidir. Eğer bir rükünde veya tadil-i erkânında bir eksiklik olursa, namazın sahih olmaz.

Malikî Mezhebine Göre

Malikî mezhebinde ise oturarak namaz kılan kişinin, secdeler ve teşehhüd hâlleri dışında bağdaş kurarak oturması sünnet olarak kabul edilmektedir. Eğer kişi secde yapma durumunda zorluk çekiyorsa, sandalyede oturarak namaz kılmasında herhangi bir sakınca yoktur. Bu mezhep, oturarak namazda rahat edebilmenin önemine vurgu yapar. İmam Malik, oturarak namaz kılmanın, namazın huzurunu sağlamak açısından önemli olduğunu vurgular.

Buna ek olarak, rükû ve secde yapabilenlerin mümkünse bu rükünleri tam olarak yerine getirmesi yönünde bir kolaylık da tanınır. Burada yapılması gereken imâ, başın yukarıdan aşağıya doğru biraz daha eğilmesi şeklindedir. Bu detaylar, namazı daha anlamlı kılar ve ibadetin ruhunu geliştirir.

Şafiî ve Hanbelî Mezhebine Göre

Şafiî mezhebinde oturarak namaz kılanların, secde ve teşehhüt hali dışında ayaklarını altına sererek oturması sünnettir. Eğer bu oturuşu yapamıyorsa, dilediği gibi oturması caizdir. Rükû ve secde yapabilme imkânı varsa, bu da burada uygulanmalıdır; yoksa yine imâ ile yapılması yeterli olur.

Hanbelî mezhebine göre, kişinin rükû ve secde hâlleri dışında bağdaş kurarak oturması sünnettir. Eğer bağdaş kuramadığı bir durum söz konusuysa, dilediği gibi oturabilir. İmân veya duanın yapıldığı yer, kişinin rahat bir şekilde ibadetini gerçekleştirmesi için önemlidir ve kişinin huzur bulması açısından da oldukça kritiktir.

Namazda İmâ Kullanımı

Namaz sırasında oturarak kılan bir birey, rükû, secde ve teşehhüd gibi rükünlerde imâ kullanma şekli oldukça önemlidir. Eğer secde yapma durumu söz konusu değilse, baş ile imâ yapmak gerekecektir. İmânın yapılma şekli; rükû için başı hafif eğerek, secde için ise daha fazla eğilerek yapılmalıdır. Dolayısıyla bu konuda dikkat edilmesi gereken en önemli unsur, rükünlerin doğru bir şekilde gerçekleştirilmesidir.

Rükû ve secdelerde tam eğilemeyen bireylerin başıyla imâ yapması yeterli olur; ancak bu durumu ihmal etmemekte fayda vardır. İmân, algılaması kolay bir ibadet şeklidir ve bu sayede kişi, bu zor zamanlarda da Allah’la bağlantısını sürdürebilir.

Unutulmamalıdır ki, dinimizin ruhunda kolaylık ve rahatlık vardır. Özellikle sağlık durumunun iyi olmaması durumunda, imâ ile namaz kılınması geçerli bir yöntemdir. Tüm Müslümanların bu noktada kendilerini rahat hissetmeleri ve Allah’a ibadetlerinin geçerli olduğuna dair güven duymaları gerekmektedir.

Sonuç ve İbretler

Namaz, her Müslümanın hayatında büyük bir öneme sahiptir. Özürlü ya da hasta bireylerin namaz kılma şekilleri farklılık gösterebilir. Ancak bilimsel ve dini ölçütler ışığında, bu durumlar hoşgörüye dayalı olarak ele alınmalı, insanları ibadetten uzaklaştırmak yerine, ibadetlerini ön plana çıkarmak hedeflenmelidir. Dinimiz, zorluklardan daha çok kolaylıkları tercih etmektedir.

Bireylerin namazlarını en iyi şekilde yerine getirmeleri, ibadetlerinde huzur bulmalarını sağlar. Kişiler, namaz kılarken ruhsal ve manevi bir alan oluşturmak açısından, bulundukları ortamdaki şartları göz önünde bulundurmalıdır. Kısacası, namazda oturarak kılma ve bunun uygun şartları, Müslüman bireyler için büyük bir rahatlık ve huzur kaynağıdır.

Çünkü İslâm, nice zorluklar içerisinde dahi, imanı, ibadeti ve Allah ile olan bağımızı kuvvetlendirir. Namazı hörpe bir şekilde kılmak yerine, bu ilkeye uygun olarak gerçekleştirmenin, kişiye manevi bir katkı sağladığını unutmamak gerekir.

Scroll to Top